20 Ekim 2016 Perşembe

EV


ev...


Karadeniz'in sert kışlarına yağmurlarına dayanabilmiş 200 yılı aşkın süredir ayakta hala sıcaklığını koruyan EV .

İlker Gümüşlük'ün "Apartman Sohbetleri"  videolarını keşfettiğimde nasıl bi apartmanda büyüdüğümü düşünmüştüm.Bu "ev" le tanışınca da ev nasıl bişeydir diye düşündüm.Çünkü yıllardır rüya görmemişken uykusuz gezerken tatlı tatlı rüyalar gördüm bu "evde".

Eşimin babaannesi gelin gelmiş ,Onun da kayınpederinin evi .Büyük büyük babaanne dul kaldığında tek oğlu 8 yaşındaymış. Oğlunu büyütüp everdiği 8 torun sahibi olduğu bu ev Giresun Tirebolu ilçesine bağlı 340mt rakımda bir köyde ." Ev" üzerinde bulunduğu dağ,yanıbaşındaki ve onun ardındaki ve onun yanındaki olmak üzere fındık bahçeleri kiraz bahçeleri ile dolu 4 dağa hükmetmiş.

Bendenizi de kendisine sığınan tüm canlılar gibi kucakladı.


İstanbul 'da bir apartmanda doğup zaman zaman Manyas 'ın köylerinde geçen çocukluğumda hep güvende olduğumdan belki hiç bir zaman EV hakkında kafa yormamıştım daha doğrusu hissettiğim huzur aldığım kehif beni düşünmeye itti.


Düşünün doğada yapa yalnızsızınız ..... sizi koruyacak tek yer bu çatı. Hani yaşam uzmanlarının ilk yaptıkları şey " korunak ,ev". 

Gelişmekte olan bir toplum olarak belki daha çok korusaydık bu mimari yapıyı daha hoş görünürdü şehirler diye düşünmeden edemiyor insan. Karadenizde böyle evlerde doğup büyüyen laz müteahhitlerin beton kibrit kutularını inşa etmeleri de bir yaman çelişki aslında. 

Avrupa şehirlerine bakıp bakıp renkli duvarlara küçük çatılara rengarenk bahçelere bayılıyoruz da elimizdekini neden korumadık .......

Tipik Karadeniz evi kaldığım ev.Malum yağan yağmurlara dayanmalı o nedenle kaya üzerine inşa edilmiş. Tepeden her an aşağı uçuverecek gibi duran  alt kısım örme taş üst kısım ahşap ve dışı sıvalı. Arabadan inince elimde bavulla ıslak çimlerden eve gidemedim ben , oysa kadınlar sırtlarında odun , çocuk taşıdılar .

Kare planlı orta bölümde üçgen çatılı.Çatı kasnakları zivt ya da katrana batırılıp suya dayanıklı hale getirilmiş. Başka bir  evden çektiğim bu fotograf örgüyü iyi anlatıyor .Serender tavanı da bu şekilde .Her daim kurutulan yiyecekler , ballar asılı .

                                      

Taş fırın bölgeye özgü şekilde yaklaşık 15 mt. dışarda ve elbette vc diğer alanda dışarda.

Bölgede kiler olarak kullanılan serender evin hemen önünde.Kışın yoğun karlı günlerinde tüm ihtiyaçlarınızı yazdan hazırlayıp koyduğunuz 4 ayak üzerine inşa edilen odacıklardan ve balkondan oluşan büyükçe bir serender var. Serender ve evin büyüklüğü ailenin maddi durumuna göre değişiyor.

Alt kat büyükbaş hayvan barınağı.Kare plandaki odalar dış tarafa çepeçevre sıralanmış. Kışın hayvanların sıcaklığından yararlanmak için odalardan arta kalan kısmın üstü açık. Hole çıktığınızda başınızı kaldırınca kalın kalaslarla desteklenen çatıyı görüyorsunuz. Aşağıdaki ısı yukarı çıkıyor ve hol odalarda yanan şömine dışında da sıcak. Yazın da serin tabii.


              

Bilenler bilir yaz kış kuzine yanar. Sabah 06.00 da yanan odunun kokusu ben uyurken miiss gibi odama doldu. İçim ürperince karşısına geçip ısındım , üstünde demlenen çayın kokusunu , pişen poaçanın tadını doya doya yaşadım. 


EV , dağın ortasında olduğundan vahşi hayatın da ortasında oluyorsunuz ister istemez. Domuz ,çakal , kurt ,geyik ,ceylan ,doğan ,atmaca ,yılan ,fare ,kertenkele her an karşınıza çıkabilecek hayvanlar.Korunmak için silahlanmanın yanısıra doğal mücadele de şart, bunun için de eğitimli kedi ve köpekler bulundurulması gerekiyor.Şehirli olana garip ya da vahşice gelebilir ama hayvanlarla girdiğim dialog birbirimize gösterdiğimiz sevgi ve saygı onların benim için benim onlar için yapmaya çalıştıklarımız basit ama çok basit bir varlık olduğumu fark ettirdi.

Onlar olmadan bu dağ başında yaşayamam 

       

Ben gittiğimde iki aylık olan bulut ve zeytin anneleri ile beraber bahçede avlanıyorlardı.10 aylık boncuk ise evin içinde.  

Ahşap evin tahtaları arasında bir kuş yuvası ve bir ogul (arı yuvası) var. Arı yuvasının fotografları pek anlaşılmıyordu eklemedim.

                                      
Bahçede reis(aslında kız) , kurt ,çakır isimli köpekler bekçilik yapıyorlardı.Oluk 'un buz gibi suyundan almaya giderken çakır benimleydi hep.


                       Bu kızın sütünden yaptığım yoğurdun son kaşığında "neden İstanbulda bu şifaden eksik kalmak zorundayım neden bu lezzeti yaşamaya devam edemiyorum , tatlılarımı neden sütle değil de şekerle - o bile gerçek değil- tatlandırmak zorundayım.


Siz uyuyabilirsiniz ama gece doğa uyumuyor.Hayvanlar ava çıkıyorlar .
Bizi uykumuzda ısıracak böceklere karşı Boncuk ve Bulut korudular. Odalarda gezip ayak ucumuzda uyudular.  Bebişlerin annesi Tekir bahçedeki kurbağa ve fareleri halleti(kurbağanın peşinden domuz gelirmiş) .Ben hamakta sallanırken gece gündüz bebişler çevremdeydiler .

      

Yağmur yağarken ya da fırtınadaki çaresizlik ,
bahçedeki otları biçerken gördüğüm hareketlilik bana sadece ve sadece İnsan olduğumu fark ettirdi.Şehirlerde koloni halinde yaşadığımızdan kendimizi kaybetmişiz meğer.



Bu kısa tatilde kendimi bişeyin parçası hissettim , çok güzel bişeyin ,Doğanın.
             











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder