3 Haziran 2021 Perşembe

City of CATS -ISTANBUL

 PİKAÇU

Sitem....

Kedinin birine elimdeki şekeri yedirmeye çalıştığımı hatırladığım güne dayanıyor benim kedilere olan ilgim.

Yaşımı bilemeyecek kadar küçüktüm,annem itiraz etti mi onu da bilmiyorum.Babacığımın saatlerce uğraşıp pişirdiği mangal köfteleri kedilerin löp etmesine ses çıkarmadı ailem.Hedefteki kedinin gıdısını kaşımak, O'na ulaşmış olmanın hazzını yaşatırdı bana.Tüy kuşta olurmuş bunların ki kıl ,bilgi seviyesine gelince çok saygı duydum , kendi türüm dışındaki bu canlı grubuna. Öyle bazılarının sandığı gibi ,boşanınca hormonları kafasına vurup kedi sahiplenen kadın değilim anlayacağınız . 

Çevremde yıkıntı sevmem ben,üzgün insan ,kırık eşya , yırtık kıyafet ,solmuş çiçek .Olaya müdahale eden görev insanı oluşum Allahın bana biçtiği kaftan. Sökük dikilir,kırık onarılır,çiçek sulanır ya da ilaçlanır,insan sevilir .

Pandeminin ilk kapanma döneminde sonradan Yüce adını verdiğimiz ,ters kaynamış ayağına rağmen hayatta kalan güzel kızı beslemek için düzenli olarak sokağa çıkmaya başladım, birileri acıkmış olmalıydı.Sonra diğerlerini de fark ettim.Fakülteye giriş yasak olduğundan, dekan beyden giriş-çıkış için izin aldım.Her gün pisilere yemek götürdüm.Ağustos 2020 de ağaçların altında kendi halinde oturan köşeli surat sarman yavru dikkatimi çekti.Öksürüyordu.Yardımla yakalayıp belediye veterinerine götürdüm. 2 ay civarıydı.Kucağımdan kaçmadı ,gırıl gırıl ,sev beni modundaydı. Takıldım. İzlemeye ,düşünmeye başladım.Ekim 2020'de artık sokağa bırakmayıp evin 4.cü şahsı olarak sahiplendim. Kocaman gözleri nedeniyle veteriner Pikaçu adı verdi. Çocukta ters bişey vardı , evdeki ilgiye ,geçen zamana rağmen hala yıkıktı.

Kışın kaloriferin üstünde yatışını sıcak seviyor olmasına yordum.Bazen öksürürdü, körük gibi inip kalkardı göğsü.Sokak çocuklarının tedavileri sırasında öğrendim Pikaçu'nun virüsle mücadele ettiğini . Ne de olsa dünyanın sorunu virüsler deyip evimizde mutluyuz modunda yaşarken ,20 nisan 2021 de sağ gözünün perdelendiğini gördüm. Son haftada iyice iştahsızdı,zayıfladı. Kulakları soğuk ,patileri beyazdı. 22 Nisan saat 10.00 ayaklarını silkeleyerek denge sağlamaya çalıştı.Evden çalıştığım için görebildim. Veteriner bi sorun olmadığını istersem tahlil yaptırabileceğimi söyledi.Saat 16.00 felç oldu. Başka bir yere götürdüm. FİP, Nöro FİP hiç tahlile gerek yok Sabriye Hanım bu çocuk fip olmuş. 


Bu satırları yazarken hala mücadelenin içindeyim.Bitmedi henüz.Öğrendikten sonraki ilk  hafta ne olduğunu anlamamış olduğumu,başıma ne geldiğini bilmediği görüyorum şimdi..İlk olarak "besleme grubuma " mesaj attım.Haytap'la bağlantısı olduğunu bildiğim bir yakınıma haber verdim.Evde hasta bakımı yerleşim planı yaptım odamda. İlaç buldum hemen .1567TL yi bir arkadaşıma eft yaptım O da bu kişi kimdir, hem görmek hem de dolandırılma ihtimaline karşı, ilacı elden almaya gitti,Kartal'a. 23 Nisan 2021 ilk doz enjekte edildi. 

FİP nedir ,benim için ??Ekip mücadelesidir. Tedaviyi bulan Amerikalı Prof.,ilacı üreten Çinli ,ülkeye getiren satıcı,kapıya getiren kurye ,para bulman için instagramda hesap açan kişi ,videoları çeken Sabriye , postları hazırlayan  ,paylaşanlar ,beğenenler, senin çağrına kendi hesaplarında yeni çağrı açanlar , ilacı kullanan diğer kişiler, danıştığın veterinerler, ilaç içeriklerini kontrol eden eczacılar ,seni kontrol edip uyaran kontrolör arkadaşlar, senin yerine internette araştırma yapıp satın alınacakları alan arkadaşlar ......Tüm bunları dinleyip , okuyup,anlayıp,anlatıp,yazıp süzgeçten geçiren Sabriye . Her bir Sabriye'den yüzlerce var bu ülkede. Yüzlerce PİKAÇU var.  

Hiçbiri yormadı beni. Hayattaki ilk mücadelem değil nasılsa.

İnsanları ikna etmek beni üzdü ,moralimi bozdu , tüketti. Sabriye Elazığ'a yürü ilaç orda deseler ,çantamı alıp yola çıkarım .Sen ne yapıyorsun Sabriye,dolandırılıyorsun Sabriye ,büyük para ,çok para , kediyle mi uğraşıyorsun bu kadar ,KEDİ ye o kadar parayı kim verir ki..... Tanıdıklarımdan duyduklarım bunlar. 2 haftada  6.000tl civarı para gönderenler ise hiç bilmediklerim,daha önce hayatımda olmayan kadınlar ,erkekler. Takip desteğine ihtiyacım var ,lütfen beğen, altına yorum yaz dediğim veteriner akrabam bile bana küstü. Para istedim evet ,markete gidince aldığınız 3 paket cips parasını istedim. Elinde ne varsa sat anne diyen oğlumun yüzene nasıl bakacaktım ben bunları yapmasaydım.1 kuruş bile gelmeseydi de bunları yapacaktım ben , yapıyor insanlar ,sadece ben değilim .
Gelen paranın miktarı değil , o insanların varlığı bana güç veren. Kendi kedisi için aldığı yedek ilacı Antalya 'dan bana gönderen Gülşat'ın varlığı bana iyi gelen.Satıcılar dolandırıcı diyenlere gelsin sözüm , bizi buluşturan satıcı mı beni dolandıracak. Fiyatların korkunç olduğu doğru.Peki , bunu makul hale getirmek için Siz ne yaptınız ,ne yapacaksınız. Sokak çocukları için ne yaptınız da benim yaptığım saçma geliyor. Yaşam koşullarını iyileştirmek için ne yapılıyor da bu çocukların FIP olması acayip.Okullardan mezun ettiğiniz veteriner neden FIP'in  tedavisi olduğunu ,nasıl yapıldığını bilmiyor. .Çok sayıda çaresiz kadın, tedaviyi bulan prof.e dört elle sarıldık ,sorulardan bezdirdik. Ben bile 2 mail attım ,kime soracaktık???   

Yok saydıklarınız yok olmuyor maalesef . 
Yok olmayın ama benden uzak olun. 
Sizden korkulur . 




cats by Luyano 

20 Mart 2021 Cumartesi

FERİDE



Zamansız , özgün ve özgür bir kadın için…

    Kalemin Feride Hanım için çalıştığı bu günlerde , Cumhuriyet ve Atatürk bir grubun, muhafazakarlık ve dini değerlere bağlılık ise karşı grubun sahiplendiği kavramlar . Atatürk Türkiye’sinin yetiştirdiği Feride ,modern çağın gereklerini de , kültürünü de, dinini de, günümüz ayrışmalarına inat ,birleştirerek ,98 yıl boyunca yaşadı. 

     Babası 96 harbi ,Osmanlı-Rus savaşında Balkanlardan Anadolu’ya göçen bir ailenin hayatta kalan 3 küçük çocuğundan erkek olanı. Bursa Kemalpaşa-Kirmasli beldesine konmuşlar ilk. Annesini kaybettiğinde 6 yaşındaymış İsmail .İki kız kardeşi gibi Onu da yerleşik birilerinin yanına vermişler.  Dayanışma yıllarında ,atik ve akıllı olduğu fark edilince okula verilmiş .Durmamış olduğu yerde ,Manyas Kızıksa köyünde, Kalyoncuların yanına çırak girmiş. Okuma-yazma bilen ,hesap kitap işlerine aklı eren İsmail’e ,kendi ailesini kurup yeşermesi,  ekip-biçmesi için toprak gösterilerek ,aynı Onun gibi öksüz, Rusçuk göçmeni Hanife ile 15 yaşında evlendirmişler. O yıllarda iki öksüz evli ise ,erkek askere çağrılmazmış .Sonradan yüzüne söylendiğinde kalp kırıklığına sebep olan askerliğe gidemeyişini ,vatana hizmetle ödemiş İsmail.bağ-bahçe işlerini geliştirip , zamanla protokol ağırlayacak güzellikte dillere destan, atların çevirdiği su değirmeni olan bir çiftlik ,Bandırma sahilinde otel sahibi olmuş. Soyadı olarak, anasının göçtüğü yer olan AYDOS soyadını almış. Bahçıvan İsmail’in 3 evliliğinin ilkinden 5 ,sonuncusundan 2 çocuğu olmuş. Öksüz Hanife’den doğan Feride , 3 kızın en küçüğü . Feride ,babasının ağalık günlerinde doğduktan birkaç ay sonra Cumhuriyet ilan edilmiş. Yunan harbi , çete savaşları, yokluk yılları ama Feride ata binmeyi bilen ,silah kuşanan Ağa kızı olarak ,babasının evindeki zenginliğe eşdeğer Balıkesirli “manav” (oğuz boylarından) bir beyle evlendirilmiş. Sonrası hepimizin hayatında var olan iniş-çıkışlarla dolu.

     Benim için ,annemin teyzesi olan Feride ,”teyze” olmakla sınırlı değildi .  Ablasının kızını Kevser ile İstanbul Mecidiyeköy ‘de yolları kesişince her yere beraber gider gelir olmuşlar , bizim eve de beraber gelirlerdi.

    Feride Teyze , bazen başında bazen boynunda kullandığı şalı , diz hizası eteği , bazen pardesü bazen hırkası ,el çantası ,kısa kesilmiş ve taralı beyaz saçları ile hafif kilolu , dik duruşlu bi hanımdı. “Hükümet gibi kadın “ benim için Feride idi. Tıpkı bu fotoğraftaki gibi. Ev hali , Onun için hiç olmadı diyebilirim ,70 lerin ortadirek ekonomisinde ,ören-diken tüm kadınlar gibi ,Feride’de diker örer ,asaletle taşırdı üstündekini. Hasta halinde bile hiç derbeder görmedim Onu .

Beni bakkala ,Samsun Sigarası almaya gönderdiğinde bu ,kısa ,yerli malı tütünle tanıştım ,yaşımı hatırlamıyorum. Bizim , muhafazakar çevremizde ayıp sayılan sigarayı içmek Ona haktı ,Feride Teyzeydi O. Kızlarını okutmuş işe vermişti. 70’li yıllarda oje süren, mini giyen kızları vardı Feride Teyze’nin. Benim yaşımdaki kızlar ,annelerimizin diktiğini giyer ,bayramdan bayrama hazır kıyafet alınırken , kızı Beyza’nın hazır giyim ekose eteğine çok imrenmiştim.

Yabancı damadı vardı Feride’nin. Evinde memnuniyetle ağarladığı, kabullendiği ,saygıyla bahsettiği Hans Peter. 80 öncesinde ,1 paket margarini cennet meyvesi sanan , şeker bulunca şükreden bizim mahalle çocukları için”teyzemin Alman damadı” övünülecek şeydi.Sanki medeniyetle bi bağlantı idi benim için.

Evlerindeki yılbaşı çiçekleri , yılbaşı kutlanmayan bizim evimiz için, fanteziydi. .Kaloriferli evin salonunda ,sağ taraftaki yüksekçe salon peteğinin üstündeki kokina çiçeğini, her yıl başlarında gözüm arardı, evet yine ordaydı kokina , üstüne serpiştirilmiş pamuk parçalarıyla.

Salonun bir yerinde ,cam kase içinde, biriktirilmiş, top çikolata jelatinleri. Hani yedikten sonra ya tırnağınla düzleştirip defter arası yaparsın ya da iki parmağının arasında sıkıştırıp top.Onlarca minik renkli çikolata kağıdı topları evin simgesiydiler.

Ecevit resimli çay tabakları vardı .İnce bellinin ,kırmızı beyaz eşi ,Ecevit resimli idi. Aaa onlar Ecevitçi miymiş? Erbakan’dan başkasına hayatta oy vermeyen babam için ,hatta, hiç kimse için ayırıcı bir farklılık değildi bu.Her ne kadar ülkede siyasi tartışmalar olsa da ,politika, politikacıların işiydi. Evlerde telefon olmayan yıllarda , çat kapı gelen, modernliğin sembolü “teyze”  hürmetle ,”evin büyüğü gelmiş şeref vermiş “sevinciyle karşılanırdı her zaman.

Namazını kılmak istediğinde , abdestin var mı yok mu konuşması geçtiğini hatırlarım ,her seferinde. Evden çıkarken alınan abdestin saç göründüğü için bozulup bozulmayacağı konusu ,yıllar sonra İslam yorumlarına konu oldu. Feride Teyze evden çıkarken abdest alıyor ,  gittiği yerde aynı abdestle  namazını kılıyordu. Namazdan sonra eline sigarasını alıp ,yandan gülümsemesiyle “ aman canım….” Diyordu , biz de Onu (alt resimde sol başta) öyle kabul ediyorduk. Biz (kız çocuğu benim), Onu  kabul ediyorduk, biz kimsek ….


Üniversiteyi bitirip ,geç de olsa kendimi bulduğumda ,Onun hayata sakin bakan gözleri ,titremeyen elleri, daha çok dikkatimi çekti. Göğsünden kitle aldırdığı ameliyat sonrası geçmiş olsuna gittiğimde koridorda ,yine sigara içerken buldum Onu. “Hoş geldin kızım” , nasılsın teyze . “ iyiyim çok şükür “ . Bu kadar . Kısa ve net , hayata karşı da az ve öz . Ağız dolusu konuştuğunu da hatırlamıyorum ,akraba günlerinde car car sesini de .Elbette konuşurdu ama “dururdu” da aynı zamanda. Ağırlığıyla otururdu.

Özetle ; Yapmanı istedikleri şeyi değil kendi istediğini yap , yapmamanı istedikleri şeyi ,istiyorsan yap. Kimseyi ikna etmek zorunda değilsin , kimse de seni kabul etmek zorunda da değil ama sen herkesi kabul et ,benimse. Sen ,sensin ben de ben . Onayladığında ,başını da sallayarak  “evet tabi canım “ kısaca red ediyorsa sessizlik. Sonsuza kadar zamanı varmış gibi sükûnetle dinlemek, sonsuza kadar anlat seni dinlerim hali. Bir gün içim sıkışıp kaçmak istediğimde Ona kaçtım. Ne sordu , ne de söyletti.

Teyzem …

98 yıllık ömrün bizim için kısa ,gidişin erken oldu.


4 Ekim 2017 Çarşamba

BERLIN

 


Yeşil , yeşiil yemyeşil 


Peşinden mi koşuyorum da karşıma çıkıyor ya da evren ,iç sesimi duyuyorda mı buyur bakalım diyor anlamış değilim .Yeşil yemyeşil , hatta mevsim gereği biraz sarı ,enlem gereği ıslak BERLIN. 

Gezgin bloglarını okuyup dersime çalıştığımdan şehrin fiziki durumu hakkında hatta map sayesinde binaların dış görüntüleri hakkında bilgim vardı .Blog yayınlarının yararını bir kez daha yaşamış biri olarak gider gitmez ulaşım bileti aldım ve kaybolmaya karar verdim, insanların arasında.

Doğup büyüdüğüm "geçmişi güzel "İstanbul 'da aktif olarak yollarda olan biri için Berlin nefes alma yeri .İstanbul'da arayıp bulamadığım park , bahçe , rüzgar  sesi ,oksijen dolu derin nefesler , kahvenin / ekmeğin koklanabilen mis kokusu gibi tüm duyularıma hitap eden bir sürü şey vardı bu şehirde. 

Hani babalar vardır hiç bir şeyden haberi yok zannedeceğiniz kadar sessiz ete süte karışmaz ama başınız sıkıştıp konuştuğunuzda aslında her şeyi bildiğine şaştığınız. Hani kocaman , büyük büsbüyük de sarılınca içinde küçücük kaldığınız . Hani başka dünyaya gönderip sakladığınız artık göremediğiniz halde her an iliklerinizde hissettiğiniz. İşte bunun gibiydi Berlin. 

Kocaman büsbüyük kaybolasılık , hiç sesi yok hep fısıltı halinde ama var olan düzene uymazsanız kaşlarını çatacak gibi ,levhalar işaretlerle sana yol gösterip güven veren aslında kendini kaybetmene izin vermeyen. 

Eylül ayının son haftasında yaptığım bu seyahati böyle mübala etmem tuhaf gelebilir belki lakin toplu yaşam mücadelesi verilen İstanbul'dan ne kadar bezmişim Siz anlayın. 


1 Kasım 2016 Salı

KARADENİZ 'İ GEZİYORUM


Kendiniz gezmek isterseniz...

Giresun'a doğru Amazon Adası 

olmazsa olmazlar ;

Yağmurluk , altı kaymayan ayakkabı , güneş gözlüğü ve koruyucu krem , yedekli mayo , havlular .deniz/plaj ayakkabısı .

Aracınız mümkünse 4 x 4  olmalı , sürekli tırman in ,fren gaz çalışacaksınız. Otomatik iyi olur bu durumda.Ya da en kötü ihtimalle patinaj sistemi olan araç .

Saydıklarım Haziran -Temmuz -Ağustos -Eylül için geçerli.

İstanbul'da yaşayanlar eğer deniz ve güneş istiyor ise Temmuz-Ağustos aylarında gitmeli.Eylül deniz için riskli ama gezi için sorun değil.Ağustos sıcağı İstanbul'un Eylül ayı gibi yani 1-1.5 ay geriden düşünün.

Deniz her zaman ılık ,Kuzey Ege kadar soğuk değil ,şaşılacak şey .Halbuki sürekli yağmur sebebiyle dereler denize karışıyor.  Resimdeki gibi küçük bulutlar varsa yüzebilirsiniz. Hatta biran önce yüzün çünkü yarım saat sonra ne olacağı belli değil.

Bölgede sürekli hava sirkülasyonu olduğundan bir bulut her yeri geziyor , yağmura yakalandınızsa ??ortalama 100 km hızla bulutu atlarsınız.

Tur şirketi ile değil de kendiniz gezmek isterseniz Trabzon Havaalanı'nı tercih edin.Araç kiralama alternatifi çok. Araplarca çok popüler olduğundan uçuşunuzdan 1 hafta önce aracınızı alın.Şirketlerle ilgili şikayetleri webten okuyun malum fırsatçılar da var.Biz full kasko yaptırdığımız halde 400 tl fazladan ödedik sırf kavga çıkmasın diye.

Gezinizde otoban kullanın derim.Navigasyona güvenip yol burdan da gidiyor demeyin.Trabzon ki ülkemizin en büyük şehirlerinden biri merkez çarşının içinden 5 dk. içeri girince dağ tepe daracık yerlere geliyorsunuz .İyisi mi bir yeri gezdikten sonra sahile inin. Bu zaman kaybı gibi görünebilir ama inanın diğer şekilde daha fazla zaman kaybedersiniz..

Tirebolu'da kaldığım için yönüm Doğu'ya doğru.

Ordu -Giresun fındık satın alıp ,fındıktan yapılma ürünleri bolca bulacağınız yer.Nefis fındıklı tatlılar aklınızı alacak.Burda kullanılan tereyağ Trabzon yağından daha hafif.Endişe etmeyin. Özellikle sütlü fındıklı kadayıf ,baklava gibi tatlıları deneyin.Antep baklavasından daha hafif.
Teleferikten Ordu görünümü






Ordu -Fatsa Haznedaroğlu Konağı

 

Vakfıkebir ekmeğini illa Vakfıkebir'den alacaksınız diye birşey yok.
Yolda büyük fırınlar var.Hepsinin un temin ettiği yer aynı ve hepsi odun fırını.Herhangi birinden alabilirsiniz.Trabzon -Giresun istikametinde Kız Kalesini geçince göreceğiniz fırın bizim favorimizdi.

Akçabat -Nihat Usta artık İstanbul'da da var.Lezzet aynı mı bilmiyorum.Baklavasını tavsiye ederim.
Panorama restaurant değil de sahildekini (aralarında 7 km var) tercih ettik biz.
Sultan Murat Yaylası'na çıkarken



Trabzon

gümüş işçiliğinin önemli merkezlerinden

,telkari , hasır , kazaziye

ürünleri Bedesten'den daha yukarı çıkınca Kunduracılar Caddesi'ndeki dükkanlardan alın.Sahildeki otoparka aracınızı bırakıp yürüyerek yukarı çıkıp alışveriş yaklaşık 30-40 dk.

Malum büyük şehir ama İstanbul kadar değil.

Maçka -Sümela -Vazelon güzergahı yol çok düzgün asfalt.Vazelon'a çıkışta bir yere kadar beton sonra toprak / taş döküntüsü .İşte şoförlüğünüzü göstereceğiniz yer.İlle Vazelon'u göreceğim derseniz ve bir noktada vaz geçerseniz sabredin dönüş için yer var. Yoksa yola girdiğinizde mecbur manastıra kadar çıkmanız gerek geri vites dahi yapamayacaksınız.

Vazelon Manastır Yolu
Niyetiniz Gümüşhane 'ye gitmek değilse sahil yoluna geri dönüp sağa doğru Sürmene'ye doğru yani Çaykara-Uzölgöl 'e gidebilirsiniz. Çaykara için de bir miktar yol almanız gerek. Biz oldukça geç saatte yöneldik.Uzungöl'de konaklamak niyetindeydik ama araplara hitabeden bir turizm merkezi gözlerimizi fal taşı gibi fırlatttı.4 kişi için gecelik 900 tl istediler.Turizm bürsonun fiyatı imiş. Yaylaya doğru devam edince gecelik 250 tl'ye bir apart bulduk.Sabah kalvaltıyı göl kenarında yapmak isteyen çok insan olunca otopark ücreti 15 tl ödeyip çay içemeden kalktık çünkü sıra size gelmiyor , 

Çayeli -Lale Lokantası Uzungöl 'den gözümüz aç yola çıkınca etrafta yöresel yemek yapan yer var mı diye araştırıken Lale Lokantası geldi aklıma .Rize'ye doğru sağ yönde.Kurufasülye yemeden olmaz diyordum ama sabah kalvaltı için kapıya dayandık.Çorba içsek fasülyeye yer kalmadı. Saat 10.00 da masaya oturup fasülyenin fırından çıkışını bekledik saat 11.00 de servis ediliyor. Oğlum iki tabak yedi ,e sütlaçın hatırı kaldırdı. Olmaz demeyin deneyin 


Rize - Etrafı dolaşıp gece burda konaklarız diye sabahtan otelde yer ayırttık, akşam gittiğimizde grup gelmiş bizim odayı başkasına satmışlardı."Ama ...hn la teyidleştik diyince o nöbetçiydi gitti " dediler." Sizi başka otele yönlendirelim , kişi başı 50 tl daha fazla ödeyin"demediler tabi öyle oldu. 

Ertesi gün bu hikayeyi anlatıp yer ayırttık , bizde öyle bişey olmaz dediler ama bu kez odanın kapısı bozuktu ,sizi 50tl daha pahalı olan başka odaya alalım dediler , demediler öyle oldu. Şekil bu . Kelimenin kabalığı değil bence durumu ifade eden başka kelime yok KAZIK yedik her konuda .Rize 'de .Bu nedenle olabildiğince çabuk geçin burdan. 

Pazar ve Hemşin ,kendine özgü dili olan yerler.Dağlar vahşi ormanlarla gökyüzü de resimdeki bulutlarla dolu.Orman olmayan yerler çay. Bu bölgeden kesinlikle Rize Bezi alın derim.Pamuklu dokuması ile İstanbul yazlarının kurtarıcısı.Her türlü ürün var. Keşan denilen karadenize özgü bezi de yolun sağ ve solundaki büyük dükkanlarda bulabilirsiniz. Pamuklu olan gerçek dokumadır. 
Fırtına Deresi 
Yola devam edip Kaçkar Dağları Milli Parkı'na gidip burdaki otellerde kalabilirsiniz. Biz gece Rize 'de kaldık pişman olduk. Çamlıhemşin Ayder Zilkale bir gün ayırmanız gereken bir yer .

Ayder'e neden insanlar akın akın gidiyor anlamadım.Her yer yeşil hatta her köyün yaylası var.Bütün tepelerde yayla var.Kalacak yerler de var. Fırtına deresi üzerinde rafting yapmak niyetindeydim, midem kaldırmadı kıyafetleri giymeye.Kendi kıyafetiniz varsa dereye lafım yok.
Çamlıhemşin derenin kenarındaki evlerden ibaret sola giderseniz Ayder sağa giderseniz Zil Kale. Hatta Sini Yöresel Yemekler'i çok çok tavsiye ederim. 10 günlük gezide gözümün de nefsimin de doyduğu tek yer oldu. Bal, kaymak ,tereyağ, ekmek ve çay bence yeterliydi . 4 kişi tüm günün öğününe 120 tl verdik , 30 bardaktan fazla çay içmişiz , yani oldukça uygun fiyat. 


Devam ederseniz yine Kaçkar Dağları'na gidersiniz .Asfalt yol, sorun yok.Zil Kale yolu da çok iyi. 
Biz devam edip Batum'a geçtik.Dönüşte Hopa'da geceledik.Hopa içindeki çarşıda ilk kez sebzeli pide yedik.Başarılıydı. 

Ertesi sabah Artvin , Kafkasör Yaylası boğa güreşlerini izleyip gece Koliva Otel 'de kaldık. 4 yıldız evet hak eden bir yer. Kış aylarında da hizmet veriyor.Özellikle karda hem çok kaliteli hem çok romantik bir yer olur. 
       


Bu süre içinde yağmura , 15 dakika sonra açan güneşe , döne döne giden toprak yollara , her yemeğe katılan tereyağa en güzeli de içime dolan oksijene fena alıştım.

Dilerim karadeniz gezerken karşılaşırız da bana yazınızı okumuştum geziyorum dersiniz . 






25 Ekim 2016 Salı

Hey gidi Karadeniz 
Doldu da taşamadı
Etmeyelim sevdalık 
Edenler yaşamadı



Şevval Sam'dan dinlemelisiniz bu türküyü .İnsanın ta içinden kopan çığlık , isyan çığlığı .coğrafyaya isyan , kadere isyan .

Manyas'ın ovalarında geçti çocukluğum.Ekersin beklersin ,bilirsin çünkü ektin mi biçersin.Ama Karadeniz öyle mi .Ekmek için önce yağmurlarla kayan toprağı yukarı geri taşıcan sırtında .Bi fırsatla ektin mi mesala fındık Temmuz da başlıcan hergün bakmaya ha bugün oldu ha yarın .Ha oldu da sen yetişemedin toplamaya bi yağmur hepsi dereye ordan denize . Gitti emeğin.

Mesela çay ektin , biçicen hemen .Bugün yağmurlu yarın çıkarım yok çünkü yarın da yağmurlu.
Salataya katacağın domates bostan mesela bir tur tırmanıcan bir tur inicen erebilmek için bahçene. Ne iş ne iş.

Biz büyük şehirlilerin unuttuğunu hatırlattı bu gezi bana.Sadece ve sadece doğanın parçası olduğumu .Adıma insan demişler de doğayı anlayıp hayatta kalmazsan ne ki aklın ne ki fikrin.HİÇ sin.

Bu yazıyı yazmak istedim .İstedim ki bilin , anlayabilin ,sevebilin Siz de benim gibi Karadeniz 'i Bildiğimi öğrendiğimi öğretileni paylaşmak niyetindeyim. Belli mi olur Siz de seversiniz de belki komşu oluruz bigün. Çünkü ben İstanbul'dan çıkıp Tirebolu'da yaşlanmaya karar verdim.

Olmaz mı ; sabah yaktığım kuzinede demlenen çayımın kokusunu yazayım Size , webten bbc yi okurken ,  yaptığım dağ çileği , taflan ,böğürtlen reçelimi face te paylaşayım. Odun ettikten  (oluşturmak kelimesinin karşılığı buralarda) sonra yorgunluk gidermeye bi western izleyeyim. Kedilerime mama  yerine yediğimden versem köpeğimle yarenlik etsem olmaz mı ...

Ne dersiniz olmaz mı ....


20 Ekim 2016 Perşembe

EV


ev...


Karadeniz'in sert kışlarına yağmurlarına dayanabilmiş 200 yılı aşkın süredir ayakta hala sıcaklığını koruyan EV .

İlker Gümüşlük'ün "Apartman Sohbetleri"  videolarını keşfettiğimde nasıl bi apartmanda büyüdüğümü düşünmüştüm.Bu "ev" le tanışınca da ev nasıl bişeydir diye düşündüm.Çünkü yıllardır rüya görmemişken uykusuz gezerken tatlı tatlı rüyalar gördüm bu "evde".

Eşimin babaannesi gelin gelmiş ,Onun da kayınpederinin evi .Büyük büyük babaanne dul kaldığında tek oğlu 8 yaşındaymış. Oğlunu büyütüp everdiği 8 torun sahibi olduğu bu ev Giresun Tirebolu ilçesine bağlı 340mt rakımda bir köyde ." Ev" üzerinde bulunduğu dağ,yanıbaşındaki ve onun ardındaki ve onun yanındaki olmak üzere fındık bahçeleri kiraz bahçeleri ile dolu 4 dağa hükmetmiş.

Bendenizi de kendisine sığınan tüm canlılar gibi kucakladı.


İstanbul 'da bir apartmanda doğup zaman zaman Manyas 'ın köylerinde geçen çocukluğumda hep güvende olduğumdan belki hiç bir zaman EV hakkında kafa yormamıştım daha doğrusu hissettiğim huzur aldığım kehif beni düşünmeye itti.


Düşünün doğada yapa yalnızsızınız ..... sizi koruyacak tek yer bu çatı. Hani yaşam uzmanlarının ilk yaptıkları şey " korunak ,ev". 

Gelişmekte olan bir toplum olarak belki daha çok korusaydık bu mimari yapıyı daha hoş görünürdü şehirler diye düşünmeden edemiyor insan. Karadenizde böyle evlerde doğup büyüyen laz müteahhitlerin beton kibrit kutularını inşa etmeleri de bir yaman çelişki aslında. 

Avrupa şehirlerine bakıp bakıp renkli duvarlara küçük çatılara rengarenk bahçelere bayılıyoruz da elimizdekini neden korumadık .......

Tipik Karadeniz evi kaldığım ev.Malum yağan yağmurlara dayanmalı o nedenle kaya üzerine inşa edilmiş. Tepeden her an aşağı uçuverecek gibi duran  alt kısım örme taş üst kısım ahşap ve dışı sıvalı. Arabadan inince elimde bavulla ıslak çimlerden eve gidemedim ben , oysa kadınlar sırtlarında odun , çocuk taşıdılar .

Kare planlı orta bölümde üçgen çatılı.Çatı kasnakları zivt ya da katrana batırılıp suya dayanıklı hale getirilmiş. Başka bir  evden çektiğim bu fotograf örgüyü iyi anlatıyor .Serender tavanı da bu şekilde .Her daim kurutulan yiyecekler , ballar asılı .

                                      

Taş fırın bölgeye özgü şekilde yaklaşık 15 mt. dışarda ve elbette vc diğer alanda dışarda.

Bölgede kiler olarak kullanılan serender evin hemen önünde.Kışın yoğun karlı günlerinde tüm ihtiyaçlarınızı yazdan hazırlayıp koyduğunuz 4 ayak üzerine inşa edilen odacıklardan ve balkondan oluşan büyükçe bir serender var. Serender ve evin büyüklüğü ailenin maddi durumuna göre değişiyor.

Alt kat büyükbaş hayvan barınağı.Kare plandaki odalar dış tarafa çepeçevre sıralanmış. Kışın hayvanların sıcaklığından yararlanmak için odalardan arta kalan kısmın üstü açık. Hole çıktığınızda başınızı kaldırınca kalın kalaslarla desteklenen çatıyı görüyorsunuz. Aşağıdaki ısı yukarı çıkıyor ve hol odalarda yanan şömine dışında da sıcak. Yazın da serin tabii.


              

Bilenler bilir yaz kış kuzine yanar. Sabah 06.00 da yanan odunun kokusu ben uyurken miiss gibi odama doldu. İçim ürperince karşısına geçip ısındım , üstünde demlenen çayın kokusunu , pişen poaçanın tadını doya doya yaşadım. 


EV , dağın ortasında olduğundan vahşi hayatın da ortasında oluyorsunuz ister istemez. Domuz ,çakal , kurt ,geyik ,ceylan ,doğan ,atmaca ,yılan ,fare ,kertenkele her an karşınıza çıkabilecek hayvanlar.Korunmak için silahlanmanın yanısıra doğal mücadele de şart, bunun için de eğitimli kedi ve köpekler bulundurulması gerekiyor.Şehirli olana garip ya da vahşice gelebilir ama hayvanlarla girdiğim dialog birbirimize gösterdiğimiz sevgi ve saygı onların benim için benim onlar için yapmaya çalıştıklarımız basit ama çok basit bir varlık olduğumu fark ettirdi.

Onlar olmadan bu dağ başında yaşayamam 

       

Ben gittiğimde iki aylık olan bulut ve zeytin anneleri ile beraber bahçede avlanıyorlardı.10 aylık boncuk ise evin içinde.  

Ahşap evin tahtaları arasında bir kuş yuvası ve bir ogul (arı yuvası) var. Arı yuvasının fotografları pek anlaşılmıyordu eklemedim.

                                      
Bahçede reis(aslında kız) , kurt ,çakır isimli köpekler bekçilik yapıyorlardı.Oluk 'un buz gibi suyundan almaya giderken çakır benimleydi hep.


                       Bu kızın sütünden yaptığım yoğurdun son kaşığında "neden İstanbulda bu şifaden eksik kalmak zorundayım neden bu lezzeti yaşamaya devam edemiyorum , tatlılarımı neden sütle değil de şekerle - o bile gerçek değil- tatlandırmak zorundayım.


Siz uyuyabilirsiniz ama gece doğa uyumuyor.Hayvanlar ava çıkıyorlar .
Bizi uykumuzda ısıracak böceklere karşı Boncuk ve Bulut korudular. Odalarda gezip ayak ucumuzda uyudular.  Bebişlerin annesi Tekir bahçedeki kurbağa ve fareleri halleti(kurbağanın peşinden domuz gelirmiş) .Ben hamakta sallanırken gece gündüz bebişler çevremdeydiler .

      

Yağmur yağarken ya da fırtınadaki çaresizlik ,
bahçedeki otları biçerken gördüğüm hareketlilik bana sadece ve sadece İnsan olduğumu fark ettirdi.Şehirlerde koloni halinde yaşadığımızdan kendimizi kaybetmişiz meğer.



Bu kısa tatilde kendimi bişeyin parçası hissettim , çok güzel bişeyin ,Doğanın.
             











KERASUS

kerasus taflan ile ilgili görsel sonucu
TAFLAN

KERASUS


Helen ve Roma kültürlerinin denizcilikle uğraşarak yaşadıkları yerleşim kalıntıları 2. yy kadar giden sessiz şehir .

İsmini "kiraz" meyvesinden aldığı düşünülüyor kiraz ve çeşitlerinden  .Beyaz yani sarı renkli olan kışlık turşu yapılan tür KİRAZ TUZLUSU ( bir yerlerden bulup tadın ) o derece bol . Ve kirazın atası olarak da bilinen TAFLAN  (pekmezini bulursanız kaçırmayın , keçiboynuzunun 5 katı kan yapıcı özelliği var.) Buruk,kalın etli bir tabakanın altında kocaman çekirdek. 6-7 taneden fazla yiyemedim hiç.İstanbul'da çeşitli yerlerde var görüyorum, çok yararlı.

Biraz coğrafya ders kitabı gibi olacak ama esas geçim kaynağından bahsetmemek olmaz.Çünkü tüm dünya fındık ihtiyacının %75 i Türkiye 'den ve bunun da nerdeyse tamamı Ordu -Giresun'dan karşılanıyor. Şehir merkezindeki dükkanlardan fındık temalı hediyelik bir çok çeşit bulacaksınız.



Genel Karadeniz imajı ile batı arasında kalmış bir şehir aslında burası. Rüzgar doğudaki kadar sert değil , nem az , bir yerde yağmur bulutu varken biraz ilerde güneşi görebiliyorsunuz.Fındık için çok elverişli .

Bu günkü adı ile Giresun karayolu tur rotasında var ama ya panoramik görüp geçiyorsunuz ya da sadece kaleye çıkıyorsunuz.Oysa bir şehri anlayabilmek için sokaklarına girmeli.

Konakladığın yer Trabzon ile Giresun arasındaki ilçe Tirebolu -ayrı bir yazı konusu- olduğundan Giresun için Batı'ya yönelmiş oldum.

Tarihin izlerini görmek istiyorum bir yeri gezerken elimde değil, deniz olursa eğer kaymaklı kadayıf benim için.

Bu fotograf dolgu bölüm hariç İstanbul Anadolu Yakasının 15 yıl önceki halini hatırlatmıyor mu

                  
Şehir merkezinin çarşısı iki bölümden oluşuyor.Atatürk heykelinin olduğu kavşak(önünde durduğum çotanak heykeli ) ve Topal Osman ve berabrindeki temsil eden heykelin olduğu (bol heykel var , çok hoş dimi ) kavşak.
Kaleye çıkarken aracı durdurup fotograf çektim daha bir sürü güzel Cumhuriyet ilk dönem yapıları , bizans yapıları var . Kiliseler hala aktif , şehrin sosyal yapısını anlamak açısından... 

     

İnternette gezilecek yerler yazdığınızda ve navigasyonu ayarladığınızda görülmesi gereken yerleri kolaylıkla bulabiliyorsunuz .Ben daha çok bu şehrin doğasından ve taze yiyeceklerinden etkilendim.
Gogora Kilisesi / Giresun Müzesi 

Benim gibi boğazınıza düşkün iseniz 1- pide 2- fındıktan yapılmış tatlılar yemelisiniz hatta alıp kargolatıp bütün yıl yemelisiniz, bir daha bulamayacağınız lezzetler olduğunu garanti ederim. 

                                  
Gördüğünüz pastanelere genelde  güvenebilirsiniz orda kaldığım sürece bir çok ürünü denedim . Topal Osman Heykeli solunuzda denize sırtınızı verdiğinizde sola doğru gidin bir çok yemek seçeneği var. Fındıklı kadayıf , fındıklı sütlü / sütsüz burma ,aahh ah .Sadece döneri tavsiye etmem çok basit .

Giresun Adası diğer adıyla Amozon Adası 'na motor gidiyor .İstanbul Beşiktaş- Üsküdar hattı gibi.Limanda .Ortalama 2 -2.5 saatte çarşıyı gezebilirsiniz.Keşan görürseniz almayın gerçek keşan pamuklu oluyor ve Rize 'den alın.  Giresun Adasına gidip bir günü tamamlayabilirsiniz. 
Bence esas görülmesi ve kalınması gereken yer yaylalar .Tracking severlere uygun bir coğrafya burası. Kalelerin hepsine tırmanmanız gerek . 

Kümbet Yaylası -Giresun 
KÜMBET YAYLASI ne Rize ne de Trabzon yaylalarına benziyor , hatta yukarıda olduğunu bilmesen oralara kıyasla çok naif bir yer.Hava buz gibi ama geniş düzlükler , minik çiçekler ova izlenimi veriyor , yürü yürüü yürü git . 


  

Kümbet Yaylası -Giresun 
Ünlü diğer yayla SİS DAĞI .Aman diyim yazımı okumadan çıkmayın ,kullandığınız araçtan tutunda üstünüze giyeceğiniz her şey için tedbirin tedbiri lazım. Adına türkü yakılası yer. !!!

Batıya doğru Keşap , Tirebolu ve aracınızla durup fotograf çektireceğiniz bir çok yer var. Tireboluya doğru meşhur Giresun Plajları durup denize girin hatta mutlaka girin bi kendinize gelin.Deniz serin , Bozcaada  veya Akçay sahilleri gibi soğuk değil .



Yüzmek için bir ipuçu ; eğer gökyüzünde beyaz bulutlar varsa rüzgar geliyor , kıyıdan denize girebilir güneşlenebilirsiniz ,kreminizi mutlaka sürün çiroza dönersiniz söylemesi. Eğer kara bulutlar varsa kendinizi otele atın hiç zorlamayın silecekler yetişmeyecek , dereler dolacak , hatta yolun üstünden bile atlayabilir .Korkmayın bu doğal ?Yani günlük bişey .         

                                         
YILGIN PLAJI /Günbatımı Plajı -Aile işletmesi şezlong ve şemsiye veriyor deniz kıyısına gelen bu semaver 15 bardak çay sunuyor ve 12TL .Deniz ,dalgaların getirdiği taşlardan dolayı çakıl da değil bildiğin küçük taş .Güneşte ısınmış bu taşlar spa etkisinde , bilginize .Deniz ayakkabısı bu plajlar için üretilmiş sanırım. Antalya Plajları gibi sarı kum çok az .

Karadeniz imajından çok farklı dememin sebebi biraz da  babaannelerin mayolarını çekip denize giriyor olmaları , bu atmosfer.  gazete okuyup güneşleniyor insanlar, bölge insanı .  Bu nedenle buraya yerleşmeye karar verdim. 

Biraz daha devam edince GELİBOLU(Giresun) .Çanakkale'den başka Gelibolu olduğunu biliyor muydunuz ?   Manzara bu . Eşim bu manzarada burda büyümüş o yüzden çıkıp gezdik. 

Bu fotografı çektikten yaklaşık 2 saat sonra Tireboluya doğru giderken hava karardı. 

Gördüğünüz küçük iskeleler kayalar taşınarak yapılmış hemen her yerleşim yerinde var. Yaklaşık 200 - 300 mt ara ile .Savaş zamanı lojistik barış zamanı kayıkçı barınağı olarak kullanılıyor .


Ertesi sabah Tirebolu'ya market alışverişine gidince kalenin hemen altındaki cafede kahve içelim dedik.Aldığımız kehif yüzüme yansımış .Arkada görünen yapılar yeni.Mübadeleye kadar Türk-Rum yerleşimi. Eski evler koruma altında. 

Tirebolu Kale eteğinde selfi 
Turizmden payını almak isteyen belediye lüks otel yapımına izin vermiş.Hemen deniz kıyısındaki bu otel aynı zamanda bu küçük kasabanın meydanında . 
              

Burada pide yiyebilirsiniz. Bugüne kadar tereyağ hakkındaki fikirlerinizin değişeceğine inanıyorum. Lezzetli ,hafif ve gerçek.

Kaleye çıkıp bir sağ bir de sol tarafın fotografını çektim .
Tirebolu Kalesi
         
   
Giresun üniversitesine bağlı fakülteler ilçelere dağılmış,Tirebolu'da da var.Öğrencilerin çalıştığı deniz kıyısındaki çay bahçesindeki fiyatlara ve sunumu 5 yıldız. Lokumlu kahve , çay miss ve deniz.


Gece kaldığım yeri anlayabilmeniz için bu fotografı paylaşıyorum.Pencereden bakınca hava açıksa hoop denize . Bulunduğum yerle (Akıncılar Köyü - Bada Plajı) deniz arası 7 km 5 dk. Tabi döne döne indiğiniz için böyle 3 dağı döne döne .                                                        






Sabah kahvaltısında önce biraz deniz , sonra organik kahvaltı .Yediklerimizi eritmemiz lazım gezmeye devam, Trabzon yönüne gidince Espiye (otogarın karşısındaki Edeli'den bişeyler alabilirsiniz ,Cuma günü pazar var. Haziran sonu gittiniz ise mantar alın.) Bizim bahçede sebze meyve olduğundan bakıp geçtik. 

Tirebolu Kalesi kadar önemli ama henüz turizme kazandırılmamış yer olan BEDİRAMA KALESİ 'ni bulmaya karar verdik. Gümüşhane yolundan solda Örenkaya Köyü'nden yukarı tırmanıyorsunuz. Araç bir yere kadar gidebiliyor. Önemli not yukarı tırmandığınız yerlerde navigasyona güvenmeyin 2 saati 10 dkk düz yol gibi hesaplıyor. Ya da yol var görüyorsunuz aslında keçi yolu vs. 

Bedrama Kalesi'nden kuşbakışı  











Yediklerimizin kalorisini bu tırmanışta harcadıktan sonra Tirebolu'ya dönüp denize attık kendimizi ve bizden başka bakın kim vardı.


Hayatın olması gerektiği hali ile basit ,sakin , huzurlu aktığı bir şehir burası. Yarın SIS DAGI bakalım bize ne getirecek .